Edebiyatın Tarih ve Din ile İlişkisi
Edebiyat, tarihsel olayları doğrudan aktarmak yerine, onları estetik bir bakış açısıyla yeniden yorumlar. Yani tarih kitaplarında okuduğunuz savaşlar, göçler gibi olaylar, edebiyat eserlerinde yazarın hayal gücü ve yorumuyla harmanlanarak sunulur. Bu da edebiyatla tarih arasındaki en temel farktır.
Edebiyatın dinle ilişkisi de çok kuvvetlidir. Bir toplumun benimsediği din, o toplumun edebiyatına kaçınılmaz olarak yansır. Tıpkı dil gibi, din de kültürün önemli bir parçasıdır ve edebiyat eserlerinde kendine yer bulur.
Türkçenin Tarihî Gelişimi
Türkler, Gök Tanrı inancını benimsedikleri dönemde Şamanizm'le ilgilenmişlerdir. Bu dönemde koşuk, sagu, sav ve destan gibi sözlü ürünler, kam/baksı/şaman adı verilen ozanlar tarafından oluşturulmuştur.
Yazılı dönem ise Orhun Yazıtları (Göktürk Abideleri) ile başlar. Bu yazıtlar, Türkçenin ilk yazılı örnekleridir ve Türk adının geçtiği ilk metinlerdir. 38 harfli Göktürk alfabesiyle yazılmış olan bu yazıtlar, Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kültigin adına dikilen üç taştan oluşur.
Dikkat: Uygur Dönemi'nde yazılan metinlerde askerî üsluptan ziyade dinî üslup ön plandadır. Irk Bitig, Altun Yaruk, Sekiz Yükmek ve Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi gibi eserler, Manihaizm ve Budizm etkisinde yazılmıştır.